Bugün 13 Eylül Pazartesi.. İş yerindeyim ve kurultayı düşünüyorum.. Hep böyle olur zaten kurultay dönüşleri, bir hafta etkisi geçmez, ne zaman gözlerimi kapatsam kurultaydan manzaralar görürüm, ne zaman gözlerim dalsa kurultaydan anlar düşünürüm...
Çok zorlu geçti bu kez kurutay hazırlıkları... Romanya Avrupa Birliği sürecinde olduğu için artık Türkiye’ye ve Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerine vize uyguluyordu, üstelik vize prosedürü oldukça ağırlaşmıştı... Bizden çok pasaportlar yolculuk yaptı bu yüzden. Sibirya’dan, İdil Ural’dan, Türkistan’dan gelen arkadaşlarımızın bir kısmını İstanbul’da topladık. Çünkü bu arkadaşlar kendi ülkelerinden vize alamadılar. İstanbul’da bu şekilde yaklaşık 40 kişi toplandı. Gelenleri İstanbul’da genel başkanımız Hasan Ali Karasar karşılıyordu. Pasaportlar geldikçe Türk Ocaklı arkadaşlarımız vasıtasıyla Ankara’ya ulaştırılıyordu, Romanya vizesi için... Bir yandan da TC pasaportlarından Romanya vizesini aldıklarımızı İstanbul’a gönderiyorduk, Bulgaristan transit vizesi alınması için... İnanılmaz bir pasaport trafiği idi yaşadığımız. Bulgaristan, Türkiye dışından gelenlere transit vize vermeyince, bu arkadaşlarımızı Romanya’ya uçakla götürme kararı aldık son anda... Çok şükür tek bir kişiyi bile yarı yolda bırakmadık....
Böylece 3 Eylül günü iki otobüs toplam 85 kişi Ankara’dan hareket ediyordu, 4 Eylül günü ise yaklaşık 40 kişi İstanbul’dan uçakla Bükreş’e oradan da karayolu ile Köstence’ye geçecekti... Ayrıca kendi ülkelerinden Köstece’ye direk gelecek yaklaşık 50 kişi vardı. Ev sahibi teşkilatlarla birlikte toplam sayımız 180 kişiyi bulacaktı... Türk Ocakları Genel Merkezi adına Kerim Ünal ile birlikte Akif Albayrak ve Elşad Abdullayev ön hazırlıklar için bir haftadır Köstence’delerdi.
Biz, Ankara’dan hareket eden otobüs ekibindeydik... En son kurultayı 2000’de yapmıştık. 4 sene geçmişti aradan. İlk kurultaylardan beri bir arada olduğum ekipten yalnızca Çağrı Uysal vardı yanımda bu kez... Tuğrul ve Emre’nin selamlarını ise yüreğimizde götürüyorduk... Çocukluğumuz, gençliğimiz bu kurultaylarla geçmişti. 94’den itibaren aralıksız katılmıştık kurultaylara, ve merak ediyorduk acaba 4 senelik bir ara neleri değiştirmişti, hem bizde hem onlarda diye... Üstelik yeni insanlar, yeni gençler vardı kurultaya katılan.. Kurultaya ilk kez katılan yirmili yaşlarda bir genç bizlerden yaklaşık 10 yaş küçüktü. Yeni nesiller gelmeye başlıyordu artık kurultaylara.. Acaba onlarla aynı heyecanları paylaşabilecek miydik, tecrübelerimizi onlara aktarabilecek miydik ve de kurultay ruhunu yaşatmak için işleri sahiplenmelerini sağlayabilecek miydik...?
İki otobüs toplam 85 kişi 3 Eylül öğleden sonra hareket ettik Ankara’dan... İstanbul’da, Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinden gelip ertesi gün uçakla Köstence’ye gidecek olan kardeşlerimizle kucaklaştık... İstanbul’da yaklaşık bir saat bekleyip son pasaport alışverişini yaptıktan sonra, Lüleburgaz’da yemeğimizi yedik... Ve nihayet Türkiye’den çıkış... Burak Yetkin’nin söylediği gibi, Türklüğün esaretinin başladığı sınır... Dereköy’den çıkar çıkmaz farkediliyor bu hemen... Sonra Bulgaristan sınırları içerisinde yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk yaptık... Varna yakınlarından geçtik... Aslında oralar da vatan toprağıydı bir zamanlar... Osmanlı’yı yad ettik geçtiğimiz yollarda... Akıncılarımızın ruhlarına fatihalar okuduk... Romanya’ya girişimiz biraz sıkıntılı da olsa nihayet gerçekleşti. Tam 24 saat sonra kurultayın yapılacağı otel olan Köstence’nin Mamaya bölgesindeki Palmbeach otele ulaştık... Çileli bir yolculuktu ama Türkün çilesinin yanında hiçbirşeydi... Sanırım herkes bunun farkındaydı, yirmidört saat boyunca uzun, zor ama bir o kadar da huzurlu bir seyahat geçirdik...
Hasretle kucaklaştık dört yıl aradan sonra... Fiziki değişiklikler vardı dört yıl öncesine göre ama gönüller, kalpler aynı sıcaklıktaydı.. Hatta dört yıllık ayrılığın getirdiği ayrı bir coşku, ayrı bir heyecan vardı....
Açılış 5 Eylül Pazar günü gerçekleşti. Romanya’nın Kazakistan, Azerbaycan ve Türkiye büyük elçileri teşrif ettiler açılışa. Ayrıca Romanya Azınlıklar Bakanı, Romanya’nın önde gelen Türk işadamları, Romanya Türk ve Tatar Birliklerinin başkanları, milletvekilleri bizlerle beraberdi açılışta... Protokol konuşmalarından sonra T.C. Kültür Bakanlığı Türk Dünyası Müzik Topluluğu muhteşem bir konser verdi. Böylece bizlerin bir hayali daha gerçekleşmiş oldu. Yıllardan beri kurultaylara gider, orada öğrendiğimiz şarkıları TDMT’den dinler, dinledikçe gönüllerimiz coşar, kurultay ile müzik topluluğumuzun bir araya geleceği günü hayal ederdik... Ve nihayet gerçek oldu bu hayalimiz. Onlar “Bahçesaray Aralıkları” nı, “Kerkük Ağıtları” nı söyledikçe Türk’ün çilesiyle sızladı yüreklerimiz... Çuvaş şarkısında Çuvaş delgasyonu, Saha şarkısında Saha delegasyonu eşlik ediyordu onlara... “Turan Yurt” da ise, tüm delegasyonlar sahnede milli kıyafetleriyle el ele kenetlenince hepimizin göz yaşları sel oluverdi bir anda.... “Anayurt” şarkısında ise, bir boy olduğumuzu, bir soy olduğumuzu bütün dünyaya bir kez daha haykırdık hep beraber....
6 Eylül günü öğleden sonra “21. Yüzyılda Uluslararası Terör ve Barış Dini İslam” konulu sempozyum gerçekleştirildi. Bu sempozyumda da farklı dinlerden gelen Türk Gençleri, dünyaya dostluk ve kardeşlik mesajları verdiler. İki kutuplu dünyanın yok olmasıyla birlikte, kendine yeni bir düşman yaratmaya çalışan Batı medeniyeti karşısında, Dünya Türklüğü’nün birbirine eskisinden daha da mecbur olduğunu vurguladılar.
7 Eylül günü, bölgedeki tarihi mekanlara bir gezi düzenlendi. Sarı Saltuk’un, Mehmed Niyazi’nin türbeleri ziyaret edildi...
8-9-10 Eylül günleri ise komisyon toplantıları ve kurultay oturumları ile geçti. Akşamları ise heyet gösterileri vardı. Komisyon toplantıları ve kurultaylar oturumları büyük bir disiplin içerisinde geçerken, akşamları heyet gösterilerinde büyük bir coşku vardı. TMDT, burda bir kez daha bizlerin hayranlığını ve sevgisini kazandı. Çok az sayıda delegasyonla kurultaya gelen, ya da bünyesinde şarkı söyleyecek bir ekip bulundurmayan delegasyonlara eşlik ettiler. Özbek Türküyle Özbek, Azeri Türküyle Azeri oldular...
İlk kez 94 Kırım’da katılmıştım kurultaya... Aradan geçen 10 seneye şöyle bir baktım... Bizim işin içinde uğraşırken farkedemediğimiz ne çok faydası olmuş meğer Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayları’nın.... Her kurultay yapıldığı bölge için unutulmazdı bir kere... Kurultaya evsahipliği yapan gençler için, yöre halkı için unutulmazdı... Düşünüyorum da, Çuvaş Türkleri 1999’da tattıkları coşkuyu yıllardır yaşamamışlardı... Uzun süre da yaşayamayacaklar....
Ayrıca kurultaylar yapıldığı bölgedeki halkın sadece dünya Türklüğüyle değil birbiriyle de kaynaşmasını sağlıyordu. Köstence’deki Romanya Tatar Türkleri ve Romanya Türkleri kurultayı gerçekleştirebilmek için büyük bir işbirliği içerisindeydiler... Bu bundan önce kurultaya ev sahipliği yapan bölgelerde de böyle oldu. Adeta bir bayram havasında, küsler barıştı, dargınlar kaynaştı... Rusya Türkleri Rusya’da, Türkistan Cumhuriyetleri Türkistan içerisinde, Balkan Türkleri Balkanlarda ancak bu şekilde ortak stratejiler ve ortak mücadele ruhu yaratabileceklerdir. Zira kurultayda bir araya geldiğimiz Rusya Türkleri Rusya içerisinde yapabilecekleri ortak faaliyetler haakında konuşmaya başladıklarında, yeni bir tarihi anı yaşadığımızı farkettik ve tüylerimiz diken diken oldu....
Sonra kurultaylar vasıtasıyla önemli bağlantılar kuruldu. 1998’de Kazakistan’da yaptığımız kurultayın ardından, Hoca Ahmed Yesevi Üniversitesi DTGB’ye özel bir kontenjan ayırmıştı. O kontenjandan bugüne kadar Sibirya’dan, İdil Ural’dan yüzlerce genç faydalandı. Bu sayede, 1700 kişilik Teleut Türkleri’nin aramızdaki temsilcisi Evgeni Uskoev sular seller gibi Türkiye Türkçesi konuşabiliyordu... Bunun için HAY Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Namık Kemal Zeybek’e ne kadar teşekkür etsek azdır sanırım...
2000 yılındaki kurultayda bilgisayar ve faks dağıtmıştık teşkilatlarımıza... Bugün DTGB’nin kurucu teşkilatı Azatlık Tatar Gençleri ittifakının resmi internet sitesi yüzbinlere ulaşıyor, çıkarttığı gazete onbinler basıyor...
Çok şey öğretti bizlere kurultaylar... Herşeyden önce Türk Dünyası’nin birliğinin bir sevgi birliği olduğunu öğretti. Bizi bir arada tutan, bizi birbirimize kenetleyen bağın sevgi bağı olduğunu öğretti. Düşündüm kendi kendime... 10 senelik dostluklarım vardı bugün Sibirya’dan, İdil Ural’dan, Türkistan’dan, Balkanlar’dan.. Kurultay ruhunu paylaştığımız, kader birliği ettiğimiz dostlar... Çuvaşitan’dan Oleg kızının düğününe davet etti bizleri, gelmezseniz darılırım diyordu tıpkı bir Anadolu Türkü gibi... DTGB’nin eski genel başkanlarından ve kurucularından Talgat bizzat kızını getirmişti kurultaya.. Doğu Türkistanlı Erkin Ekrem Ağabeyimizin oğlu Aykut Alp daha çocuk yaşta yaşadı kurultay ruhunu... Allah’ımdan dileğim benim çocuklarımın da kurultay ruhuyla beslenmesi...
Sonra kurultaylar bizlere empati yapmayı yani kendimizi karşı tarafın yerine koyup, meselelere onların zaviyesinden bakmamız gerektiğini öğretti... İlk zamanlar ne de “ekabir” tavırlarla gitmiştik kurutaylara... Biz herşeyi çok iyi biliyorduk ya, biz ne dersek o olacaktı, çünkü ne de olsa biz büyük ağabey Türkiye idik... Sonra sonra Sibirya’daki, İdil Ural’daki, K.Irak’taki, Afganistan’daki, Kıbrıs’taki kardeşlerimizdeki yürek ateşini hissettik, onlardaki mücadele azmini farkettik... Aslında mücadelenin içinde olan, var olma kavgası veren onlardı... Çuvaşlar “Epir pulnı, pur, pulatbır!!!” diyorlardı; “Vardık, varız, var olacağız!!!”. Bize düşen sadece onlara destek olmak, elimizden gelen yardımı onlara yapmak ve kol kola, omuz omuza onlarla aynı saflarda savaşmaktı... Aslında onları anladıkça biz kendimizi daha iyi anladık.. Onlar bizi anladıkça birbirlerini daha iyi anladılar... Kurultaylar bize insanı anlamanın önce kendini anlayabilmek olduğunu öğretti...
Yaptığımız kurultaylara ait resimleri, aldığımız kararları büyük bir hevesle kendisine gösterdiğimde, Afganistan Türkleri’nin büyük lideri rahmetli Azad Beg Kerimi’nin bana söyledikleri hiç aklımdan çıkmıyor; “Bu kurultaylara katılan Müslüman olmayan kardeşlerimize sakın İslam propogandası yapmaya kalkmayın... Onlar öncelikle sadece “La ilahe ilallah”, “Allah birdir” desinler yeter ki, öbür dünyada da onlarla birlikte olabilelim.. Rahmetli Azad Beg’in bu sözleri bence hepimize örnek olması gereken bir “Türklük şuuru”nun göstergesidir.
Kurultaylar bizlere aynı zamanda demokrasinin güzelliğini de farkettirdi... En eski Türk töresidir “kurultay”. Kurlutaylardaki her halka bir oy ilkesi demokrasinin en güzel örneğidir. 1700 kişilik Teleut Türklüğüyle 70 milyonluk Türkiye Türklüğü bir oy hakkına sahiptir. Ayrıca Türk töresinde var olan bir başka güzel alışkanlık da DTBG’ye yerleşti. Biz Dünya Türk Gençleri, 11 yıllık tecrübemizle kararlarımızı meşveret usulüyle, istişare ederek mümkün olduğunca oy birliğiyle almayı öğrendik. Ne mutlu ki, kararları mümkün olduğunca oy birliğiyle alma gayreti bugün kurultaylara katılan tüm teşkilatlarda mevcut.
Kurultaylar bize başkan olmakla nefer olmanın aslında aynı şey olduğunu öğretti. DTGB’nin 12 sene de 4 kez genel başkan, 6 kez de yürütme kurulu başkanı değiştirmesi bunun en güzel kanıtıdır sanırım. Bu, DTGB’ye mensup gençlerdeki görev bilincinin ve zamanı geldiğinde görevi kendisinden sonra gelene devredebilme erdeminin bir göstergesidir. Bu aynı zamanda DTGB’deki demokrasi kültürünün bir başka göstergesidir.
Eski genel başkanlarımız Yakup Ağabey ve Talgat Ahmedişin’in kurultay boyunca gösterdikleri olgun tavırlar hepimize örnek oldu. Kendilerine gösterilen onca saygı, sevgi ve ilgiye rağmen, hiç bir zaman ön plana çıkmamaya özen gösterdiklerini farkettim. Eksiklerimizi bizlere hiç hissettirmeden kapatıyorlardı. Bize kurultay boyunca adeta görünmez eller yardım etti. Sanırım bu “görünmez eller”, Yakup Ağabey ve Talgat’ın elleriydi....
Bizim en güzel anlarmızdır kurultaylar...
Sadece bizlerin değil, analarımızın babalarımızın, atalarımızın hayallerinin gerçek olduğu anlardır kurultaylar...
1000 yıldan beri ilk kez bir araya gelen Türk Gencinin kucaklaştığı anlardır kurultaylar...
Tarih yaptığımızı hissettiğimiz, yürek çarpıntılarının hızlanarak büyük bir coşkuya dönüştüğü anlardır kurultaylar...
Zaman mefhumunun çok ötesinde bin yılların ortaklıklarını paylaştığımız, kader birliği ettiğimiz anlardır kurultaylar..
Ve kurultaylar dünyaya iyilikler ve güzellikler getirecek, hak ve adaleti tesis edecek yeni bir medeniyetin müjdecisidir..
Ben buna kısaca “kurultay ruhu” diyorum..
Kurultay ruhunun ilelebet yaşamasını diliyorum....
On yıl önce katıldığım ilk kurultay ve on yıl sonra bugün katıldığım son kurultaydan sonra; “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesillerle nice on yıllar diliyorum....
Oruç Burak Kavuncu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder